Netflix’te Hemen İzleyeceğiniz En İyi 36 Bilim Kurgu Filmi

“Krater”, bir ay maden kolonisinde büyüyen ve babasının (Scott) ölümünün ardından kalıcı olarak cennet gibi uzak bir gezegene taşınmak üzere olan Caleb Channing’in (Isaiah Russell-Bailey) reşit olma macera öyküsüdür. Ancak ayrılmadan önce, babasının son dileğini yerine getirmek için o ve en iyi üç arkadaşı Dylan (Billy Barratt), Borney (Orson Hong) ve Marcus (Thomas Boyce) ve Dünya’dan yeni gelen Addison (Mckenna Grace) ile birlikte kaçırılır.

Ezici bir borç, karısını kendi hayatının 40 yılından vazgeçmeye zorlayan bir adam, çalıştığı biyoteknoloji şirketinin zamanı manipüle eden karanlık yüzünü görür.

Bir grup asker, yakın gelecekteki bir Dünya’da terk edilmiş bir askeri üste mahsur kalmış durumda ve yardım ya da düşmandan (hangisi önce gelirse) bekliyor.

Kıyamet sonrası 22. yüzyılda, yapay zeka laboratuvarındaki bir araştırmacı, kahraman bir askerin, yani annesinin beynini klonlayarak bir iç savaşı sona erdirme çabasına öncülük ediyor. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

“Yukarıdaki Tehlike (2010)” filminin resmi devam filmi olan “Yukarıdaki Tehlike 2”, önceki filme kıyasla daha büyük bir etki yaratıyor. Kıyamet sonrası bir dünyada ve LAPD dedektifi Mark Corley’yi çevreleyen ‘Yukarıdaki Tehlike 2’, Corley’nin daha önce meydana gelen bir sokak kavgası nedeniyle hapse atılan genç oğlu Trent ile tanışmasıyla ilerliyor. Bu arada, uzaylılar tarafından insanları uzay gemilerine çekmek için mavi bir ışığın kullanıldığı bir uzaylı istilası nedeniyle, Trent de bir uzay gemisine çekilir. Çaresiz ve perişan haldeki Mark, oğlunu uzaylılardan kurtarmalı ve onları engellemenin bir yolunu bulmalıdır. “Yukarıdaki Tehlike 2”, yayınlandıktan sonra olumlu eleştiriler aldı ve CGI’sı ve performanslarıyla övgü topladı. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Son derece ilgi çekici ve sürükleyici ’10 Cloverfield Lane’in devamı olan ‘Cloverfield Paradoksu’, Dünya’nın bir enerji krizi altında çökmekte olduğu 2028’de geçiyor. Şu anda yüzen Cloverfield istasyonunda, uzay bilimciler enerji krizini çözecek bir hızlandırıcıyı test etmek ve çalıştırmak üzereler. Ancak birçok kişi, paralel evrenlere veya yabancı dünyalara kapılar açacağından ve paradokslar yaratarak varoluşsal bir krize yol açabileceğinden, Dünya’nın sorunlarını artırabileceğinden korkuyor. Kısa bir süre sonra, cihazı çalıştırmaya yönelik bazı başarısız girişimlerden sonra, Cloverfield istasyonunun mürettebatı, görünüşe göre uçsuz bucaksız evrende kaybolmuş ve mevcut olana çok benzeyen başka bir paralel dünyaya girmiştir. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Distopik bir gelecekte geçen ve Netflix bilim kurgu filmi olan “Öldür Komutu”, rutin bir eğitim ve test tatbikatı için uzak bir adada bulunan Kaptan Damien Bukes liderliğindeki bir grup denizcinin hikayesini konu alıyor. İşin ilginç noktası şu ki, kimse adanın nerede olduğunu ve acil bir durumda ona nasıl yaklaşılacağını bilmiyor. Katherine Mills, ekibe adaya kadar eşlik eden ve yapay zekada ciddi bir anormallik keşfeden bir siborgdur.  Ekip, adaya ulaştıklarında ise beklemedikleri bir durumla karşı karşıya kalır. Kendilerini rutin bir eğitimde olduğunu sanan ekip, korkunç derecede gelişmiş askeri robotların hedefi halinde olduklarını keşfeder. Merak ederseniz buradan izleyebilir ya da alternatif yayıncıları araştırabilirsiniz.

Peter rolünde başrolde Michael Pena’nın yer aldığı film, bir mühendisin son zamanlarda yaklaşan bir uzaylı istilasına dair sahip olduğu tuhaf hayallerinin ortasındaki hayatını çevreliyor. Anomali üzerine kafa yorarken, bir doktora gittiğinde, aynı hayalleri gören başka bir hastayla tanışır. Gecenin ardından korkunç bir uzaylı saldırısı gelir ve Peter ve Alice bir fabrikaya sığınır. Yaralı Alice’in (Peter’ın karısı) “synths” olarak bilinen bir android olduğu ortaya çıkar. Yıllar önce Dünya, gezegeni ve insanları ele geçiren ve aralarında yaşamak için insanların anılarını silen sentezciler tarafından işgal edilmiştir. Alice, Peter olduğu ortaya çıkan başka bir android tarafından kurtarılabilir. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

‘iBoy’, Tom Harvey’in arkadaşı Danny’den yeni bir telefon almasıyla başlar. Bir gece Tom, yakın arkadaşı olan Lucy’ye geldiğinde, kardeşinin baygın halde olduğunu ve Lucy’nin, görünüşe göre olayı kaydeden çapulcular tarafından tecavüze uğradığını görür. Tom polisle iletişime geçmeye çalıştığında saldırganlardan biri tarafından vurulur ve bayılır. Tom günler sonra uyandığında, telefonundan kafasına saplanan bir şarapnel sayesinde dijital yayınları duyma ve sinyalleri görme konusunda yeni keşfettiği bu yeteneğe sahiptir. Suçun faillerini adalete teslim etmek için yeni süper güçlerini kullanmalıdır. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Antonio Banderas’ın Jacq rolünde başrolde yer aldığı, distopik bir gelecekte geçen filmde, güneş patlamaları bildiğimiz bitki örtüsünü yok etmiş ve seyahat etmek de bir hayli zor. İnsanlar, iki temel prensip üzerine inşa edilmiş robotlara güvenirler – bunlar hiçbir yaşam formuna zarar veremezler ve kendilerini de değiştiremezler. Sean Wallace isimli bir polis, bir robotun kendini değiştirdiğini görüp onu vurduğunda, olayı araştırması için ROC sigorta çalışanı Jacq Vaucan görevlendirilir, olaylar gelişir. Merak ederseniz alternatif yayıncıları araştırabilirsiniz.

‘Black Mirror‘ dizisini izlediniz mi? ‘Anon’, mahremiyetin ve anonimliğin artık var olmadığı fütürist bir dünyada geçiyor, hükümetin şeffaflık sisteminden kaçan genç bir kadınla (Seyfried) karşılaşan sorunlu bir dedektifi (Owen) takip ettiği filmde başrollerde tanınmış isimler yer alıyor. Ajan Sal, kendisinin kimliği olmayan bir kadınla karşılaştığında bir seri cinayet çılgınlığını araştırıyordur. Sistemde bir kaçak olduğu anlaşılsa da Sal’ın diğer insanların da güvenliği tehlikeye girmeden önce bu sorunu düzeltmesi gerekiyor. Merak ederseniz VPN kullanarak Netflix üzerinden izleyebilirsiniz.

Yükselen zenginliğin ekonomik zorlukları gölgede bıraktığı yakın gelecekteki bir şehirde, Gwen (Jacqueline Kim) ve kızı Jules, dünyalarında su yüzüne çıkan istikrarsızlığa rağmen birlikte hayatlarını daha güzel sürdürmek için ellerinden geleni yaparlar. Gwen, bir güzellik merkezinde çalışmaktadır ve bu merkezin reklam yüzüdür. Ancak zamanın şartları nedeni ile Gwen’in artık yaşlandığını düşünen şirket yöneticileri O’nu işten çıkaracaklar ve kızı ile birlikte yaşayan Gwen, maddi açıdan zor zamanlar geçirmeye başlayacaktır. Bu sırada kızı da çok başarılı olmasına rağmen okula alınmayacak ve önüne sürekli engeller çıkarılacaktır. Ne yapsa da kızı ve kendi için uygun bir yaşam koşulu oluşturamayan Gwen, sonunda çalıştığı şirkete giderek bilincinin başka bir genç bedene aktarılmasını ve o bedende işine devam etmeyi önerecektir. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Bir bilim adamı (Robert Redford), gerçekten de ölümden sonra yaşam olduğuna dair bilimsel kanıtları ortaya çıkarır. Ancak oğlu (Jason Segel), babasının “keşfinden” pek emin değildir. Bir dizi olaydan sonra, öbür dünya hakkında daha fazla şey öğrenmek istemesinin kendi nedenleri olan gizemli bir kadına (Rooney Mara) yardım etmeye çalışır. Yazar-yönetmen Charlie McDowell, yalnızca hayatın (ve olası ölümden sonraki yaşamın) anlamını değil, aynı zamanda karmaşık bir baba-oğul ilişkisini de araştıran orijinal bir bilim kurgu filmi yarattı. Bilinç ve ölüm üzerine izlemeye değer ilginç bir yaklaşımı var. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

‘Sonsuzluk Odası’, çoğunlukla bir odada geçen en ilgi çekici Netflix bilim kurgu gerilim filmi olabilir. Bilinmeyen saldırganlar tarafından kaçırıldıktan sonra otomatik bir hapishane hücresinde mahsur kalan bir adamı konu alıyor. Hücredeki tek arkadaşı tavandan gelen bir ses ve karşısına geçebileceği bir güvenlik kamerasıdır. Kısa süre sonra Frank, hücrenin aslında geçmişten gelen anılarını okuduğunu ve onları tekrar tekrar oynatma yeteneğine sahip olduğunu fark eder. Kendini Howard olarak tanımlayan otomatik ses, ona yemek getirmek ve tuvaletin kapısını açmak gibi önemsiz şeyler yapıyor. Frank, Howard’ın üstesinden gelmek ve suçluluk duygusuyla dolu hücreden çıkmak için akıl oyunları oynamalıdır. Şaşırtıcı derecede iyi ve büyük ölçüde hafife alınan ‘Sonsuzluk Odası’, bence mutlaka izlenmeli. Merak ederseniz alternatif yayıncıları araştırabilirsiniz.

Görünüşe göre “Black Mirror” dizisinin bir bölümünden türetilen başka bir alt olay örgüsünde, “Otherlife”, nanoteknolojiyi kullanarak “Otherlife” olarak bilinen bir sanal gerçeklik maddesi icat eden bir teknoloji araştırmacısı olan Ren’in etrafında dönüyor. Patronu Sam bunu bir hapis alternatifi olarak sunuyor, burada mahkum gerçek dünyada sadece bir dakika kadar “içeride” olacak, ancak kafasında gerekirse yüzyıllarca içeride kalacak. Ren, erkek arkadaşı Danny’ye (Thomas Cocquerel) “havalı bir şey görmek ister misin” diyerek ilacı verir ve Danny birkaç dakika sonra hayatını kaybeder. Ren artık bir suçludur ve ortağının da teşvikiyle devletle bir anlaşma yapmak zorunda kalır. Otherlife teknolojisini kullanarak sanal bir hapishanede bir yıl yatacaktır ama gerçekte sadece bir dakika sürecektir. Merak ederseniz alternatif yayıncıları araştırabilirsiniz.

Distopik bir gelecekte geçen ve Moldova’da devam eden bir savaşta bir mühendis, şehri doğa üstü güçlerin saldırısına uğrayınca, felaketi durdurmak için elit bir Özel Kuvvetler birimiyle iş birliği yapar. Delta kuvveti hiperspektral kameralar ve gözlükler kullanarak görünmez rakiplerinin yeteneklerini alt ederler ve zayıflıklarının ne olduğunu anlar. Görünüşe göre demir patlayıcılara, demir talaşlarına karşı zayıflar ve seramiğin arkasını göremiyorlar – bu Özel Kuvvetlerin onları köşeye sıkıştırmak ve ortadan kaldırmak için kendi avantajlarına kullandıkları bir şey. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

‘Evrim’ (Transcendence), başrolde Johnny Depp’in yer almasına rağmen, gişede büyük bir başarısızlığa imza attı. Dr. Will Caster, büyük buluşlar yapmış, şimdilerde ise bir önemli yapay zeka projesini yürüten bir bilimadamıdır ve bu nedenle teknoloji karşıtı birtakım radikal grupların tepkisini çekmektedir. Nihayetinde bu kişilerin istedikleri teknolojik yardımı yapmadığı için bir terörist grubun saldırısına uğrar ve cinayete kurban gider. Kendisi gibi bilim adamı olan eşi Evelyn, Will’in beynini gelişmiş bir süperbilgisayara entegre eder. Will’in bedeni ölmüştür ama beyni eşiyle yeniden iletişime geçer. Dahası Will, bağlı olduğu bilgisayardan internet aracılığı ile tüm dünyayı yaklaşan terörist tehlikeye karşı uyarmaya başlar. Fakat terörist grup Will’in hala hayatta olduğunu fark edince, super-bilgisayarı yok etmek için harekete geçerler… Merak ederseniz buradan izleyebilir ya da alternatif yayıncıları araştırabilirsiniz.

Scarlett Johansson, kadın gibi görünen, derilerini çalmak için avlayacak erkek kurbanlarını arayarak İskoçya sokaklarında gezen bir uzay rolünde; zaman içerisinde ziyaret ettiği bu gezegenden fazlasını öğrenmeye ve kendini yeniden keşfetmeye başlar. Hiçbir empati ve yakınlık hissetmeden aralarına karıştığı bu türden giderek etkilenen “uzaylı”; insanlaşmaya, yeni bağlar kurmaya, hissetmeye ve öğrenmeye başlar. Bunun bedeli olarak ise bir zamanlar avcı olarak korku saldığı bu topluluğun karanlık yüzüyle tanışarak bir av haline gelir. Merak ederseniz buradan izleyebilir ya da alternatif yayıncıları araştırabilirsiniz.

Star Wars serisinin resmi sekizinci filmi ve devam filmi üçlemesinin üçüncü filmi olan “Star Wars: Son Jedi”, Star Wars serisinin yeni filmleri arasında yer alıyor. Daisy Ridley ve Joyn Boyage gibi ünlü isimlerin yer aldığı filmde, yönetmen yine Ryan Johnson. Serinin yeni filminde ise Rey’in son filmdeki yükselişinin devamında yaşanan hikaye anlatılıyor. Güçlenen ve Ren’e karşı güç bir savaş içerisine giren Rey, galip geldiği bu savaş sonrasında yanında olan Finn, Poe ve Luke Skywalker ile birlikte macerasına devam ediyor. Bir zaman kendisinin yaşadığı olaylar bu sefer galaksideki diğer kişiler için geçerli ve her zaman olduğu gibi direniş devam ediyor. Bu nedenle de Yıldız Savaşları: Son Jedi ‘de bir önceki seride olduğu gibi yine risk her zaman yüksek. Yıldız Savaşları: Son Jedi vizyona girmesinin ardından uzun bir süre gündemde kaldı. Filmde en çok sevilen karakterlerden birisini canlandıran Carrie Fisher’ın vefat etmesi filmin, izleyenler ve seri hayranları için çok daha özel bir anlamı olmasını sağladı. Ayrıca filmde hikaye bitmediği gibi yeni seriler için Yıldız Savaşları: Son Jedi beklentileri de yükselten bir film oldu. Merak ederseniz buradan izleyebilir ya da alternatif yayıncıları araştırabilirsiniz.

Joseph McGinty Nichol tarafından yönetilen bu 2019 bilim kurgu filmi, yabancı yaratıklar gezegeni fethetmeden önce dünyayı bir uzaylı istilasından kurtarmak zorunda olan dört gencin hikayesidir. İstila gerçekleştiğinde ve herkesin hayatı bir anda tehlikeye girdiğinde bu çocuklar bir yaz kampında bulunuyordu. Bir NASA uzay gemisi kaza yaparak çocukların yanına indiğinde, içinden bir astronot çıkar ve onlara bir anahtar verir ve bu anahtarın uzaylıların dünyayı ele geçirmesini engelleyebilecek tek nesne olduğunu söyler. Bu çocuklar, gezegeni kurtarmak için şiddetten adam kaçırmaya ve yakın bir ölüm hissine kadar tüm olumsuzlukların üstesinden gelmek zorundadır. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Birkaç isim vermek gerekirse, Tom Hanks, Halle Berry, Hugh Grant, Hugo Weaving’den oluşan bir kadroya sahip olan ‘Bulut Atlası’, zaman içinde farklı bedenlerde hapsolmuş bir ruhun hikayesini anlatıyor. 1830’larda bir köle sahibinin günlüğünden başlayan film, sırasıyla bir besteci, bir muhabir, bir yayıncı, bir klon ve bir kabile üyesi ile devam ediyor ve 1930’lar, 1970’ler, 2012, 2144 ve 2300’lerde geçiyor. Tüm insanlar farklı zamanlarda doğmuş ve farklı siyasi ve sosyoekonomik durumlar altındayken, ruhlarının iyiliği onları acımasız bir köle sahibinden ahlaki açıdan doğru bir kabile üyesine dönüştürüyor. Böylesine eşsiz ve farklı bir önerme etrafında geçen filmin en iyi vurgusu ruhun güzelliği. Merak ederseniz buradan izleyebilir ya da alternatif yayıncıları araştırabilirsiniz.

Sinemada bir Afrikalı-Amerikalı dahinin hikayesini kaç kez gördünüz? Ana akım film tarihinde uzun bir süre boyunca, Afrikalı-Amerikalılar ağır bir şekilde klişeleştirildi ve bu nedenle, Netflix tarafından “Dünü Kurtarmak” gibi filmler yapılıp yayınlandığında, bu, akış platformu açısından hiç şüphesiz övgüye değer bir hareket oldu. Bu film, zamanda geriye gitmek ve erkek kardeşini ölümden kurtarmak için bir zaman makinesi yaratmayı başaran dahi düzeyinde IQ’ya sahip siyahi genç bir kızın etrafında dönüyor. Bununla birlikte, herhangi bir hata alternatif bir gerçeklik yaratabileceğinden ve geldiğiniz yere geri dönme olasılığınızı yok edebileceğinden, zamana müdahale edilmesi de riskli. Bu film, mizahtan dramaya ve macera duygusuna kadar her şeyi özenle bir araya getirerek onu sağlıklı bir aile filmi haline getiriyor. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Caleb Smith, Blue Rock adlı bir arama motoru devi için çalışıyor. Şirket sık sık, kazananların CEO Nathan ile onun ıssız ama lüks malikanesinde bir hafta geçirme fırsatı bulduğu bir yarışma düzenler. Caleb, yarışmayı kazanıp konağı ziyaret ettikten sonra, Nathan tarafından bir gizlilik sözleşmesi imzalatılır. Nathan daha sonra onu, Turing testini çoktan geçmiş olan insansı bir yapay zeka olan Ava ile tanıştırır ve Caleb’den insanlığa daha yakın olup olmadığı konusunda onu değerlendirmesini ister. Ava, Nathan’ın patolojik bir yalancı, aşağılık bir insan ve bir narsist olduğunu iddia ediyor. Ava, Nathan’ı içki içmesi için kandırarak onu serbest bırakmasına yardım etmesi için Caleb’i ikna eder. Ava kaçmadan önce işler ters gider ve Nathan, Ava ve suç ortağı (başka bir insansı) tarafından bıçaklanır ve Caleb’i sonsuza kadar bir odaya kilitler. ‘Ex Machina’, tüm bilim kurgu filmleri açısından bir mihenk taşı olan parlak, ustaca bir bilim kurgu eseridir. Merak ederseniz buradan izleyebilir ya da alternatif yayıncıları araştırabilirsiniz.

“TAU”, bir gün evinden kaçırılan ve uyandığında kendisini iki kişiyle birlikte bir hapishanede bulan Julia adlı küçük çaplı bir hırsızı konu alan bir Netflix bilim kurgu filmi. Julia, onu esir alan Alex ve tüm hapishaneyi kontrol eden yapay zeka Tau tarafından psikolojik işkenceye maruz kalır. Alex, Julia’ya onu deneylerinden biri için denek olarak kullandığını ve nörolojik işlevlerinin bir resmini elde etmek için boynunun arkasına bir cihaz yerleştirdiğini söyler. Julia, Tau’yu kendisini serbest bırakması için ikna etmedikçe bu hapishaneden kaçış olmadığını anlar. Bunu yapmak için Julia, Alex her gün uzaktayken yapay zeka ile dış dünya hakkında konuşmaya başlar. Ancak bir yapay zeka, önceden programlanmış sisteminin ötesine geçip öngörülemeyen bir şey yapacak mı? Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

“iBoy” veya Ridley Scott’ın Bıçak Sırtı (Blade Runner) gibi siberpunk filmlerinden keyif aldıysanız, “Sessiz Kahraman” izlemeniz gereken bir film. Bu filmin ana karakteri, kız arkadaşının kaybolması ve işinden atılmasının ardından kendisini oldukça tehlikeli bir durumda bulan dilsiz bir barmen olan Leo’dur. Filmin geçtiği yer, neon ışıklı sokakların ve fütüristik aletlerle bezeli dükkanlarının gündemde olduğu Berlin’dir. Bu ilginç ortamda, hayatta kalmak için çeşitli yöntemler kullanan birçok insanla tanışıyoruz. Bir kısmı karaborsacılık yaparken, bir kısmı hayatını idame ettirebilmek için fuhuş yoluna girmiştir. Bunun fütüristik bir dünyada geçen bir neo-noir hikayesi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Netflix bilim kurgu filmi kategorisinde çok beğenilen “Gelecek Jenerasyon”, hem yetişkinlerin hem de çocukların keyifle izleyeceği bir hikaye. Bu animasyon filminin hikayesi, iki kişi arasındaki dostluğun etrafında dönüyor: Mia adında küçük bir kız ve 7723 adlı bir savaş robotu. Mia, ünlü bir robotik şirketinin genel merkezinde 7723’ü etkinleştirdiğinde ikisi beklenmedik bir bağ kurar. İkisi daha sonra çeşitli maceralara katılır ve hatta dünyayı kontrol altına almak için teknolojiyi kullanmayı planlayan bir suç dehasına karşı gelir. Film, yenilikçi bir hikaye açısından sunabileceği pek bir şey yok, ancak animatörlerin ve yönetmenler Kevin R. Adams ve Joe Ksander’ın yarattığı ses performansları ve harika kimya, filmi eğlenceli bir saat haline getiriyor. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Quentin Tarantino’nun ‘Bir Zamanlar Hollywood’da’ filmindeki çarpıcı performansından sonra hepimiz Margaret Qualley ismine aşina olduk. Ancak Qualley’nin performansını en üst seviyeye çıkardı 2019 filmi bu değil. Netflix orijinal bilim kurgu filmi “IO”, onu dünya nüfusunun çoğu başka bir gezegene gitmiş olmasına rağmen hala dünyada yaşayan bir kadın olan Sam Walden karakterini canlandırırken bulur.

Dünyanın havası herkesin hayatta kalamayacağı kadar zehirli hale gelmiştir ve bu nedenle insanlar Jüpiter’in uydularından biri olan IO’nun yakınında bulunan bir uzay istasyonunda yaşamak zorunda kaldı. Sam, havanın o kadar zehirli olmadığı daha yüksek bir rakımda yaşıyor ve orada arılar yetiştiriyor, onları tozlaşmayı gerçekleştirmek ve bitki yetiştirmek için kullanmayı planlıyor. İnsanların yeni yaşam alanlarına giden son mekikte dünyayı terk etmek üzere olan Micah adında başka bir bilim insanı ile karşılaşır. Sam, Micah ile gidecek mi, yoksa hala umudunu kaybetmedi mi? ‘IO’ oyuncu performansları nedeniyle öne çıkıyor, ancak bunun dışında olay örgüsü veya içerik açısından sunabileceği pek bir şey yok. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Tony Elliot’ın bilim kurgu filmi ARQ’nun ana olay örgüsü, daha önce Bill Murray filmi ‘Bugün Aslında Dündü’ (Groundhog Day) de başarılı şekilde kullanılmıştı. Bu filmin ana karakteri Renton adında bir bilim adamıdır. Tüm dünyanın enerji kaynaklarının büyük ölçüde azaldığı, hükümetler ve büyük endüstriler arasında savaşa benzer bir durum yarattığı bir zamanda geçiyor. Renton, sınırsız enerji üretme potansiyeline sahip bir makineyi yanında saklıyor ve kendisini Bloc adlı oldukça tehlikeli bir organizasyonun hedefi haline getiriyor. Renton kolayca öldürülebilirdi ama sorun şu ki, yanında bulunan makine bir zaman döngüsü yaratmıştı. Kaç kez ölürse ölsün, yine filmin başındaki gibi uyanıyor. ‘ARQ’, daha önce gördüğümüz bir olay örgüsünü kullanıyor, ancak yazar-yönetmen Tony Elliott onu öyle sürprizlerle dolduruyor ki, filmi izlenmesi keyifli bir hale getiriyor. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Bu Netflix bilim kurgu filmi, kriyojenik bir bölmede uyanan genç bir kadının (Mélanie Laurent, 6 Yeraltı, Soysuzlar Çetesi) hikayesini anlatıyor. Kim olduğunu ya da oraya nasıl geldiğini hatırlamıyor. Oksijeni tükenirken, kabusundan kurtulmanın bir yolunu bulmak için hafızasını yeniden inşa etmesi gerekiyor. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

The Old Guard, binlerce yıllık ölümsüz bir savaşçı olan Andy’yi (Charlize Theron) ve onun yaşlanmayan savaşçılarından oluşan grubunu takip ediyor: Booker (Matthias Schoenaerts), Joe (Marwan Kenzari) ve Nicky (Luca Marinelli). Sırları eski CIA ajanı Copley (Chiwetel Ejiofor) tarafından keşfedildiğinde, grup kendilerini ölümsüzlüklerinin sırrını keşfetmek isteyen ilaç şirketi CEO’su Merrick (Harry Melling) tarafından yakalanıp işkence görmekten kaçarken bulur. İşleri daha da karmaşık hale getirmek için, Andy’nin izini sürmesi ve gruplarına dahil etmesi gereken yeni bir ölümsüz, ABD Deniz Kuvvetleri Nile Freeman (KiKi Layne) konuya dahil olur. Ölümsüzlük fikrine karşı çıkan Nile ve Merrick, güçlerini birleştirirken, Andy ve savaşçılarının ölümden daha beter bir kaderden kaçıp kaçamayacaklarını göreceğiz. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Jeff (Miles Teller), alkollü araç kullanırken bir arabaya çarparak arkadaşını öldürmesinin ardından adam öldürme suçundan hapis yatmış bir mahkumdur. Ama sıradan bir hapishanede yatmıyor – koridorlarda serbestçe dolaşmasına izin verilen, kendisine iyi yemek sunulan ve gardiyanların olmadığı bir hapishanede. Peki neden? Jeff ve diğer mahkumlar, ilaç deneylerine katılmak zorundadır. Buna tüm felaketlere gülmenizi sağlayan bir ilaç, her şeyde güzellik görmenizi sağlayan bir ilaç ve aşık olmanızı sağlayan bir ilaç dahildir. Tüm bu denemeler patron Steve Absenti (Chris Hemsworth) ve Steve’in yardımcısı Verlaine (Mark Paguio) tarafından denetleniyor ve her şeyin daha iyi olması için ısrar ediyor. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

New Orleans’ta 2019’da ve piyasaya çıkan yeni bir ilaç olan Power, insanlara kurşun geçirmez bir deri bile kazandırdığı ve hatta bazıları ateş yakabildiği için ortalığı kasıp kavurmaya başladı. Bu, doğal olarak, New Orleans Polis Departmanı ve Memur Frank Shaver’ın Power’ı görevlerini icra ederken kullanabileceklerini akıllarına getirdi. Çelik yelek gibi mermiye dayanan bir bedene sahip olmayı kim istemez ki?

Ancak, bu ilaç sadece polisler tarafından kullanılmayacaktır. Robin, Power’ı kuzeni Newt aracılığıyla satan bir gençtir ve Arthur adında bir adamın onun varlığını Newt sayesinde keşfetmesiyle, Arthur Power’ın varlığından sorumlu insanları bulmaya çalışırken kendisini tedarik zincirinin yukarısına sürüklenmiş halde bulur. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Korkunç bir android isyanı patlak verdiğinde, ev robotları ev sakinlerini rehin alır. Birbirine kenetlenmiş bir aile, araya giren bir komşu ve onun girişimci robotu giderek artan histerik bir atmosferde birbirlerine katlanmak zorunda kalıyorlar. Dışarıda ise son nesil androidler olan Yonyx yönetimi ele geçirmeye çalışır. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Tom Cruise, Dünya’nın yarısının yok olmasına neden olan bir uzaylı istilasının ardından Dünya yüzeyinde bir dizi insansız hava aracının bakımını yapan bir tamirci olan Jack Harper’ı canlandırıyor. Düşmüş bir uzay gemisi bulduğunda, onu bildiği her şeyi sorgulamaya zorlayan bir dizi olay başlatır. Bu, “eski moda” bir Bilim Kurgu tarzı, fakat oldukça başarılı. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Toplumun zenginleri ve üst tabakası kaçmıştır ve hayatta kalan diğerleri kurak ve kuru bir gezegen olan Keppler 209’a yerleşmiştir. Şimdi, gelecekten birkaç yüz yıl sonra, Ulysses-2 astronot ekibi, yaşamı yeniden başlatmaya uygun olup olmadığını görmek için gezegeni araştırmalıdır. Görev, trajik bir şekilde kaybolan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Ulysses-1’e komuta eden kötü şöhretli bir astronotun (Sebastian Roché) kızı Blake (Nora Arnezeder) tarafından yönetiliyor. Blake’in gemisi Dünya’ya, okyanusa düştükten sonra, Blake hemen harekete geçmek zorunda kalır ve hayatta kalmak için savaşır. Ancak bulmayı beklemediği şey hayatta kalanlardı. Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Netflix bilim kurgu film türündeki yapımlardan biri olan Don’t Look Up, Michigan Eyalet Üniversitesi’nde astronomi doktora öğrencisi Kate Dibiasky’nin (Lawrence) Subaru Teleskobu’nu kullanırken daha önce belirlenemeyen Dünya’ya yakın bir nesneyi keşfettiği yerde başlar. Buluşunu, altı ay içinde gezegenle çarpışarak neslin tükenmesine neden olacak bir kuyruklu yıldız olduğunu keşfeden profesörü Dr. Randall Mindy (DiCaprio) ile paylaşır. Bu bulgular, Kate ve Randall’a Beyaz Saray’a kadar eşlik etmesi ve Başkan Janie Orlean’a (Meryl Streep) haber vermesi için Gezegen Savunma Koordinasyon Ofisi başkanı Dr. Teddy Oglethorpe’u gönderen NASA tarafından da onaylanmıştır. Peki onları ciddiye almayan toplumu ne bekliyor? Merak ederseniz buradan izleyebilirsiniz.

Takiye.com’u twitter ve google haberler üzerinden abone olarak takip edebilirsiniz.

Dizi ve Sinema konulu diğer yazılarımız da ilginizi çekebilir.